Bild’in hedef gösterdiği akademisyenler ne diyor?
Son haftalarda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversitelerde görülen Filistin yanlısı gösteriler Avrupa’ya da sıçradı. Avusturya, İngiltere, Fransa, İspanya, Hollanda ve Danimarka’da olduğu gibi Almanya’daki yüksek okullarda da öğrencilerin İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki saldırılarına ve sivil ölümlerine karşı protestoları yayılıyor.
Bremen, Köln, Leipzig, Hamburg ve Berlin başta olmak üzere üniversitelerde gösteriler düzenlenirken Berlin Hür Üniversitesi’nde bir protesto kampını polisin zorla boşaltmasıyla başlayan tartışmalar da büyüyor.
Öğrencilerin polis zoruyla dağıtılmasına tepki gösteren yaklaşık 400 kadar akademisyen açık mektup kaleme alarak müdahaleyi kınadı. Mektupta “Berlin’deki üniversitelerde görevli akademisyenler olarak anlayışımız bizi, öğrencilerimizle göz hizasında olmak, onları korumak ve hiçbir koşulda onları polis şiddetine teslim etmemekle yükümlü kılıyor” deniyor. Protestocuların taleplerine katılıp katılmamaktan bağımsız, akademisyenlerin, öğrencilerine kol kanat gererek korumakla, üniversite avlusunun işgali dahil barışçıl protesto hakkını gözetmekle yükümlü oldukları da belirtiliyor.
Üniversite yönetiminin sorunları diyalog ve şiddetten uzak biçimde çözme sorumluluğu taşıdığını da hatırlatan akademisyenler, Berlin Hür Üniversitesi yönetiminin, göstericilerle diyaloğu denemeden polisi aramak ve protesto kampının boşaltılmasına müsaade etmekle bu yükümlülüğü ihlal ettiğini de belirtiyor. “Anayasa tarafından koruma altında olan barışçıl gösteri düzenleme hakkı, ortaya konulan görüşün ne olduğundan bağımsızdır” diye de prensip olarak savunuluyor.
Refah’a yönelik operasyon ile Gazze’de daha da kritik aşamaya ulaşan insani kriz göz önünde bulundurulduğunda, protestocuların taleplerine katılmayanların veya protesto biçimlerini doğru bulmayanların bile öğrencilerin isteklerinin aciliyetini anlayabilmesi gerektiği de kaydediliyor.
“Bizler Berlin üniversite yönetimlerini kendi öğrencilerine karşı polisin müdahalesine ve onlar hakkında adli soruşturma yürütülmesine izin vermemeye çağırıyoruz” deniyor.
7 Mayıs’ta yaklaşık 200 kadar öğrenci üniversite avlusunda Filistin’e destek kampı kurmak üzere harekete geçtiği sırada polis müdahale etmiş, 79 öğrenci geçici olarak gözaltına alınmıştı. “Berlin Öğrenci Koalisyonu” adı altında örgütlenen öğrenciler Berlin’deki üniversitelerden Gazze Şeridi’nde ateşkes için çabalamalarını ve İsrail’i akademik ve kültürel olarak boykot etmelerini talep ediyor. Polis ise müdahale sırasında İsrail karşıtı kışkırtıcı sloganlar atıldığını ileri sürüyor.
Akademisyenlere tepki
Berlin üniversitelerinde görevli akademisyenlerin açık mektubu yoğun tartışma ve tepkilere neden oldu. Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanı Bettina Stark-Watzinger, Bild gazetesine verdiği demeçte akademisyenleri “İsrail ve Yahudi düşmanlığına karşı tavır almak yerine üniversiteyi işgal edenleri mağdur olarak göstermek” ile suçladı. Bakan, “protestoları destekleyenlerin akademisyen olmasının yeni bir gelişme” olduğu yorumunu da yaparken üniversite yönetimlerinin antisemitizm ve şiddet durumunda acil harekete geçmesinin ve polisi çağırmasının doğru olduğunu da savundu.
Berlin Eyaleti Araştırma Bakanı Ina Czyborra, akademisyenlerin öğrencileri için duyduğu endişeyi anladığını, ancak mektupta yazdığı gibi, protestocuların barışçıl olduğu tezinin gerçeği yansıtmadığını iddia etti. Gösterinin başından itibaren “yasaklı sloganlar, kışkırtma ve mala zarar” olaylarının kayda geçtiğini söyledi.
Berlin Belediye Başkanı Kai Wegner de üniversitelerin bilim yuvası, eleştirel konuların ve görüş alışverişinin yapıldığı yerler olduğunu söyledi, ancak “İsrail ve Yahudi düşmanlığı ise görüş değil, suçtur” dedi.
Almanya Yahudiler Merkez Konseyi Başkanı Josef Schuster ise aktivistlerin derdinin Gazze’deki insanların acısından ziyade, onları asıl harekete geçirenin İsrail ve Yahudilere yönelik nefret olduğunu ileri sürdü.
Protesto kampına polis müdahalesini eleştiren akademisyenler, mektupta Hamas ve saldırılarını dile getirmemek ve İsrailli rehineleri tek cümleyle bile anmamakla suçlanıyor.
Türkiye kökenli akademisyenler de imza attı
Akademisyenlerin yayınladığı mektubun imzacıları arasında Türkiye kökenli akademisyenler de bulunuyor. DW Türkçe olarak onlara nedenini sorduk.
Berlin’in tanınmış vakıf üniversitelerinden Hertie School Temel Haklar Merkezi Direktörü ve uluslararası hukuk profesörü Başak Çalı, “Açık mektubu temel haklar ve insan hakları bunu gerektirdiği için imzaladım” diyerek cevap verdi. Çalı, öğrencilerin barışçıl toplantı ve gösteri haklarına Hür Üniversite yönetiminin kampüse polis çağırarak ve öğrencilerle hiçbir diyaloğa girmeden müdahale ettirmesinin öğrencilerin temel haklarına, demokratik bir toplumda yeri olmayan orantısız bir müdahale olduğunu söylüyor. “Temel haklar ve insan hakları hukuku derslerinde öğrencilerimize anlattığımız temel ilke ve içtihatları savunmak, günü geldiğinde bu hakları kullanmayı dileyen öğrencilerimizi de savunmamızı gerektiriyor. Bana ve diğer akademisyenlere yapılan şok edici ithamları da temel anayasal hakları ve hukuk devletini tehdit eden söylemler olarak değerlendiriyorum” diyerek suçlamaları geri çeviriyor.
Humboldt Üniversitesi İslami Pedagoji ve Pratik İlahiyat Bölümü profesörlerinden Tuba Işık da kendilerine yönelik ithamları geri çeviriyor ve “Bilime, eğitimin değerine, barışa ve demokrasiye inanıyorum. Irkçılığa karşıyım. Herkesin insanca yaşamayı hakettiğini düşünüyorum. Gelecek nesillere sürdürülebilir bir dünya bırakabilmek için öncelikle vicdanımızı, insani değerlerimizi ayakta tutmayı başarabilmeliyiz” diyor. Işık “Bazen bir tek imza vicdanlara dokunmaya yeter, bazen kıyamet kopsa kimsecikler duymaz” sözleriyle imza sebebini açıklıyor.
Berlin Protestan Yüksek Okulu (EHB) Sosyal Hizmet, Çeşitlilik ve Göç bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zülfukar Çetin de, DW Türkçe’ye verdiği demeçte imzayı düşünce ve ifade özgürlüğüne duyduğu inançla attığını belirtiyor. “Öğrencilerimize sürekli ifade ve düşünce özgürlüğünün vazgeçilmez gerekliliğini öğretmeye çalışırken, karşılaştıkları herhangi bir haksızlığa karşı tepki göstermelerini de öneriyoruz. Bu sayede toplumda kökleşmiş olan güç ilişkilerini görünür ve tartışılabilir hale getirmek, daha adil bir toplum için çaba sarf etmek istiyoruz. Kendi yetiştirdiğimiz öğrencileri korumak ve onlara eleştirel düşünmenin suç olmadığını göstermek benim için önemli” diyerek imzasını açıklıyor.
Kendisi gibi mektubu imzalayan akademisyenlerin Bild gazetesi tarafından hedef gösterilmesine ve “çoğunun zaten Filistin yanlısı olduğu” gibi iddiaların ortaya atılmasına tepki de gösteren Çetin, Bild gazetesinin zaten toplumu bölen yayınlarıyla bilindiğini ve toplum için tehlike arzettiğini hatırlatarak karşılık veriyor.
Öğrenci kampına müdahalenin yaşandığı Hür Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Osman Demirbağ ise hedef gösterilmelerinin arkasında sindirme politikası olduğu görüşünde. Bu tür suçlamaların genellikle eleştirel sesleri susturmak için bir taktik olduğunu belirten Demirbağ, “Geçtiğimiz on yılda, Türkiye’deki barış için imza atan akademisyenler ve öğrenci protestoları ‘Türkiye düşmanlığı’ ile suçlanmıştı” diye konuşuyor. İmzacılar olarak amaçlarının üniversitedeki protestolarının şiddetle bastırılma politikalarını eleştirmek ve akademik özgürlüğün altını çizmek olduğunu vurgularken, “Bütün sorumlu vatandaş ve akademisyenlerin bu hakları savunan akademisyenlerin yanında olması gerektiğini düşünüyorum” diye ekliyor.
Demirbağ, imzası ile özellikle Almanya’da son aylarda hızla artan ve kamusal yaşamı zorlaştıran hak ihlallerine ve etkinlik iptallerine dikkat çekmek istediğini de belirtiyor. “Öğrenci protestolarına karşı alınan şiddet içeren önlemler ve Filistin meselesi üzerine farklı düşünenlere yönelik tutumlara karşı huzursuzluk yaratan sessizlik, özellikle akademik özgürlükler üzerinde baskı oluşturuyor. Bunu bozmaya yönelik Almanya’nın içinden yükselen sesleri ve dayanışmayı çok değerli buluyorum” diyor.